19 Şubat 2016 Cuma

Kabus

Uyumak istiyorum. Sadece uyumak... Çünkü gözlerim açıldığı an aklıma geliyorsun ve kalbim deli gibi kanamaya başlıyor. Durduramıyorum. Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı benim için. Gözyaşlarımı insanlara göstermemek için içime akıtmakta hiç bu kadar zor olmamıştı. Dün ev arkadaşımın babannesi ölmüş, bana cenazenin nasıl olduğunu anlattı. O anlattı ben ağladım. Ulan ben kendi babannemin, halamın ölümüne ağlamamış insanım, onunkine oturdun ağladım. Ben bu kadar duygusal, hassas değildim ya. Ne oluyor bana amına koyayım? Ayrıdığımız o an geliyor gözümün önüne. Son kez dudaklarını öpüşüm, son kez kokunla sarhoş oluşum, bıraktığın an arabadan inişim, inmeden önce son kez seni sevdiğimi söyleyişim. Seve seve, öpe öpe ayrıldım. Ne kadar trajikomik değil mi? Ya sensiz mutlu olamam ben, olamayacağımı biliyorum ama senlede olamam. Unutmam lazım. Adını duyduğum an kalbimin atışında zerre kıpırtı olmaması lazım. Keşke iki fazla öpüp, sarılsaydım. Şuan o kadar çok ihtiyacım varki. Gece birbirinden kötü kabuslar gördüm. Uyanmam lazımdı ama uyanamadım. Rüyaları görmeye devam ettim. Sende vardın içinde. Benin etrafımda kötü zarar vermeye çalışan, korkunç tipli insanlar vardı. Sende birkaç arkadaşınla kapımın önüne arabalarınızı park etmiş öylece bekliyordunuz. Cama çıkıp sana bakıyordum ama bir türlü sesimi duyuramıyordum. Öyle işte. Kötü kötü kabuslar görmekte ayrılığın başka bir cazibesi galiba. :(


18 Şubat 2016 Perşembe

Sevdim Seviyorum Seveceğim...

Herşeye alışabilirim. Yokluğuna, bir daha hiç görememeye, sesini duyamamaya, kokunu içime çekememeye, hepsine, herşeye alışırım. Ama dudaklarının yokluğuna nasıl alışacağım inan bunu bilmiyorum. Bugün sadece düşündüm. Yanımda dostlarımda vardı. Yanlarında vardım ama yok gibiydim. Ya neyse şimdi herşeyi siktir ette ben seni bir daha öpemeyecek olursam ne yaparım? Bir başkasıyla da gülebilirim, başkasıylada eğlenebilirim, başkasınada sarılıp ağlayabilirim ama başkasını öpemem ben ya. Yemin ederim ki öpemem. O mutluluğu, o sonsuzluğu, o hazzı başkasında yakalayamam. Ulan hep öpmek için öpmüşüm, aşkla öpüşmenin ne olduğunu ben sende gördüm, sende yaşadım. Durup nefes almanın bile zamandan israf olduğunu kabul ettim. Bi insanın nefesini öpmek ne demek, sen bunu bilebilir misin? Bilmemki bilebilirmisin. Yokluğuna alışmaya çalışmak çok zor be oğlum. Etrafta ne denli aç kurtlar olduğunu bugün tekrardan gördüm. Her yanlışı yapmaya müsait bi insandım. Biliyorum aklın bende kalıyor. Sen yokken korunmasızmışım gibine geliyor ama emin ol içimde bıraktığın aşkın bile beni korumaya yetiyor. Ayrıldığımızın bilincindeyim fakat yanlışlıkla tek bir kişi ile bile göz göze geldiğimde kendimi sana ihanet etmiş sayıyorum. Senle birlikteyken de , sensizken de sana yanlış yapmadım. Yapmayacağım. Anca ilahi bir güç gelipte, seni kalbimden sökmeli ki belki o zaman kendimi dağıtırım. Çünkü buna insan gücü yetmez. Kısacası, SevdimSeviyorumSeveceğim...


17 Şubat 2016 Çarşamba

Bir avuç saçmalık...

Şu sıralar zaman zaman tuhaf bir mutsuzluk sarıyor içimi. Aslında sebebini bildiğim ama hiç bir şekilde tarif edemediğim bir mutsuzluk. Kendimi kelimelerle bile ifade edemez oldum artık, hislerimi yazıya bile dökemiyorum. Sanki üzerimde çok büyük bir yük taşıyormuşumda bu yük artık sırtımda rahatsızlık veriyormuş gibi. Mutluluk ve mutsuzluk arasında inanılmayacak derecede hassas bir terazi var. Kendimi dengeleyemiyorum. Dengeleyememekle de kalmıyor dengesizleşiyorum. Havalarda ısındı, böyle zamanlarda insanın içi kıpır kıpır olmalı normalde fakat bende tam tersi. Sanki kıpırdayamayacakmışım gibi. Kafesteki kuş misaliyim, önümde sonsuzluk fakat uçup gitmeye cesaret edecek yüreğim yok. Korktuğum birşeyler var gibi sanki. Sürümden ayrıldığım an kurtlar kapacakmış gibi.. Yada kendimi kendime koyunmuş gibi kabullendirdiğim için mi böyle ? Aslında bir oturup düşünsem bir çok sorunun cevabını bulacağım. Belki de korktuğum şey düşünmektir. Az bilmek , hatta bilmemek , düşünmemek , düşünememek bence bunlar mutluluktur. Bişeylerin farkına vardığın an çıkmazlara sürükleniyorsun. Çıkar yolları gördüğün halde çıkmazlara doğru koşmak istiyorsun. Yani en azından bu benim için böyle. Depresif mi oluyorum lan yoksa? Kendisine acı çektirmeyi seven mazoşistlere mi dönüşüyorum? Ne oldu benim sadist ruhuma? Nerelere gitti gamsızlığım? Belkide yalnızlıktandır. Yazdıklarım bile çelişkili. Neyse meselede saçmalamak zaten. İnsan saçmaladıkça rahatlıyor, saçma davrandıkça ferahlıyor. Dünyayı sikine takmayan, yaşamak için yaşayan insanlara ne diye deli deriz ki? Bence onlar delilik yapmakla akıllılık ediyor. Alıp gitsem başımı, kaçıp gitsem uzaklara acaba hikayemin sonu nasıl değişir? Mutlu son mu olur yada şuan olduğu gibi mutsuz bir sonsuzluk mu? Ya da ben sonu sonsuzluğa değişir miyim? Ya da Son'un olduğu bir yerde mutluluk olur mu? Sonra yakışıklı prens gelmiş ve güzel prensesi dudaklarından öperek uyandırmış. Ya sonra? Belki de prens komşu ülkenin kızıyla evliydi. Bence biz çocukken masallara inanmakla çocukluk etmişiz. Masallara inandığımızdan beyaz atlı prensi beklemişiz. Neden beyaz at peki? Belkide albino hastalığı vardı. Gerçekler çok farklı, gerçekler çok acı, gerçekler çok acımasız. Gerçeklerle yüzleşmekten yoruldum. Gerçekler çok yüzlü, insanlar gibi...


10 Şubat 2016 Çarşamba

Kardeş Sevgisi Başka Be.

Bu zamana kadar belki de milyon kere kalbimin kırıldığını düşünmüşümdür veya da içimin acıdığı gerçeğiyle yüzleşmişimdir. Şuan fark ettiğim bir şey varsa, hiç bir acı ailenden herhangi bir bireyin acıttığı kadar canını yakamazmış. Şuan bu satırları yazarken aklımdan geçen sadece tek bir düşünce var. "Ben abimi çok özledim." Hiç kimse, hiç bir arkadaş, hiç bir erkek onun yerini ne tutabilir, ne de doldurabilir. Küçüklüğümden beri, bir çok şeyi paylaştık onunla. Tamam biraz değişikti, tuhaftı, çocuk gibiydi, zaman zaman hatta çoğu zaman beni delirtirdi ama o günlere dönmek için şuan birçok şeyden vazgeçerim.
Aynı odada, sağ yatakta onun sol yatakta benim yattığım günler geliyor aklıma. Bazen uyumazdık, sabahlara kadar sohbet ederdik. Ya da ne bileyim oyun oynardık işte. Bir ismin son harfinden yeni kelimeler türetmece. Oynarken uykuya dalardık çoğu zaman. Hiç unutmam, küçüktüm. 1. sınıfa yeni başlamıştım. Hâlâ okunuyor mu bilmem ama o zamanlar "Andımız" okunurdu bizim okulda. Hep bende okumak isterdim ama geç kalırdım. Birileri benden önce çıkmış olurdu. Abimde çıkan çocuğu indirip yerine beni çıkartmıştı. Okulda zaten yanıma yaklaşan olamazdı bir abim var diye. Her neyse yıllar geçti işte, ben 3. Sınıf oldum, o liseye geçti ve ilk ayrılığımız orada başladı. Ardından onun lise bitti, askere gitti ikinci ayrılığımız orada oldu. Askerden geldi, uzman çavuş oldu gitti, üçüncü ayrılığımız burada oldu ve sonra evlendi.
Sonrası olmadı zaten. Abimle olan tüm ilişkimiz bitti. İki kardeş desen değiliz, iki düşman desen hiç değiliz. Onunla tek kelime konuşmayalı 2 sene oldu. Bir daha o eski günleri yakalayamayacağımızı bilmek çok acı. Ne bileyim gecenin bi yarısı, canım cips çekti diyipte onunla bakkala gitmeyi özledim. Laptop kavgası yapmayı özledim. Aslında yok yok bunu pek özlemedim ama kısacası kardeşimi çok özledim. Keşke bu şekilde olmasaydı. Yılanların zehri, kardeşliğimizi zedelemeseydi. Yinede ne olursa olsun kardeşimi seviyorum. Onunda bir yerlerde beni sevip özlediğini biliyorum.

4 Şubat 2016 Perşembe

Deliriyorum Sanki İncedennn

Tanrımmm çok sıkılıyorum. Sıkılmak neden bu kadar sıkıcı? Yapacak çok şey olmasına rağmen vakit öldürecek hiç birşey bulamamak ve eskiden zevk alarak yaptığın herşeyin şimdi çok sıradan gelmesi bana kaderin oynadığı bir oyun mu? Bu seferki sınavımda bu mudur yani? :( Aksiyona alışmış, her anı binbir ekşınla geçen kızın günlerdir baba evinde uslu uslu oturması ve geldiğinden beri altı sezon diziyi aralıksız izleyip bitirmesi
ne kadar normal karşılanabilirki? Onuda geçtim bir darbeyi de bana laptopım vurdu. Şarj almama grevi yapıyor. Daha birlikte izlememiz gereken bir kaç sezon daha vardı, ihtiyacım var ona. Bu survivor'ı onsuz başarıyla tamamlayamamm. Tabi birde günde 200 sayfa kitap okuduğum gerçeği var. Bazen daha fazla. En azından kısmende olsa faydalı birşeyler yapıyorum sayılır. Cinayet romanları okuyorum bol bol, ileride birisini öldürürsem kesinlikle kusursuz olmalı. Önceleri mazoşisttim, son zamanlarda üzerimde bir sadistlik sezmiyorum değil. O değilde televizyonlar, bence kesinlikle aptal kutusu olmaya aday. Yaa o türk yapımı diziler nedir öyle ya ? O kadar saçma konu, o kadar saçma kadro nasıl bir araya geliyor anlamıyorum. Beni ciddi anlamda hayattan soğutmaya yetiyorlar. O değilde hayatı asosyal yaşadığımı fark ettim. 20 senelik memleketimde, hadi sıkıldım dışarı çıkalım, bize gel, size geliyim diyebileceğim tek bir arkadaşım bile yok. Bu parkurda da yalnızım. :( Aslında ev güzel, ev rahat. Yediğim önümde yemediğim arkamda. Yemek önüme hazır geliyor, tek bir bardak bulaşık yıkamıyorum, yatağım toplanıyor falan ne bileyim bu yönlerden ele alınca güzel. Tamam bazen abartıyorlar, tok olduğum halde zorla yemek yediriyorlar, reddettiğimde ise bizzat ağzıma kaşıkla sokuyorlar falan ama tek bir "Su" dediğim anda da önüme iki üç çeşit içecek gelmesi buna göz yummamı katlanılabilir hale getiriyor yani. Ama bir gerçek varsa, sanki burası benim evim değilmişte misafirmişim gibi. Tuvalet bile yabancı geliyor, rahatça işeyemiyorum. Kendi banyomu, kendi tuvaletimi, kendi yatağımı, kendi yastık ve yorganımı istiyorum. Şafak sayar gibi döneceğim günü sayıyorum hergün tekrar tekrar. Hani sayılı gün çabuk geçerdi lan, bu niye daha bitmedi. Geldiğimden beri 9 gün geçmiş, kaldı bi 9 daha. Diren B. Başarabilirsin. Bu rahatın battığı günlerde geçecek ve yeniden kendi yaşam mücadelene devam edebileceksin. Sen ne tatiller atlattın. Bu mu geçmeyecek bee? Gülerim ancaaa hah.  :)
Tanrım deliriyor olmalıyım. :)



Posted via Blogaway


24 Ocak 2016 Pazar

Hayırlısı...

Onu sevmek istemiyorum. Vazgeçebilmek adına elimden geleni yapacağım. İnsanların üzerimdeki kötü gözlerini artık görmezden gelemiyorum. İlişkimizi bilmeyen insanlar, beni  evli adamı ayartmaya çalışan bir orospu olarak görüyor. Onun yanında suratıma tokat gibi çarpılan laflara sadece gülüp geçiyor. Bu tepkileri hak ettiğime inanmıyorum. Verdiği mutluluk, çektiğim acılar ile doğru orantılı. Güldüğüm kadar ağlıyorum. Durum böyle oluncada, soru işaretleri ile boğuşmak zorunda kalıyorum. Neden diyorum kendime. Neden? Sonun bile olmayan bir adam için neden kaliteni düşürüyorsun? Neden insanların ağzına gereksiz laflar veriyorsun? Ağzıyla benimle geçen her saniye senin için zaman kaybı diyen insan için neyin savaşını veriyorsun? Bu tarz çıkışlarım yüzünden kendisini sevmediğimi düşünüyor fakat içimi hiç bir zaman göremeyecek. Keşke tek bir günlüğüne yer değiştirebilme imkanımız olsaydı. Belki o zaman hergün kendimle ne denli bir iç savaşta olduğumu anlayabilirdi. Tekrar söylüyorum. Artık onu sevmek istemiyorum. Kendiside dahil olmak üzere, tüm insanlar ile el ele vermiş ve sevgimi tüketebilmek için çabalıyor. Bilmiyorum, belkide iyilik yapıyorlar farkında olmadan. Sadece avazım çıktığı kadar susuyorum. Hayırlısı....


Yine kopamadım...

Dün akşam o kadar öfkeli olmama rağmen sevgime yenik düştüm ve onunla gittim. Ayrılık kararım kesindi, kafamda tamamen bitirmiştim. Sadece içim derin ve kanayan yaralardan ibaretti. Olabildiğince onu terslemeye ve benimle konuşmak istediği için onu buna pişman etmeye karar vermiştim. Fakat arabasına, (arabamıza) bindiğim an o şapşal suratını görür görmez bütün kararlılığım toz duman olup uçtu sanki. Karşımda bana ihanet ettiğini düşündüğüm adam duruyordu hemde gülümseyerek, bense kırgın bir o kadarda özlemiş. Sözlerim kestirip atmaya, oracıkta bitirmeye müsait fakat kalbim içten içe yalvarışlarda.. "Ne olur mücadele et, beni masumiyetine ikna et, herşey sadece yanlış anlaşılmalardan ibaret olsun."
Sanırım ona ne kadar naz yapmaya çalışsamda boş. Söz konusu o olunca pek başarılı olamıyorum. Gecenin ilerleyen saatlerinde bir otel odasındaydık ve sarmaş dolaş bir şekilde kıyafetlerimizi nereye fırlattığımızı ancak tekrar giymek zorunda kaldığımızda hatırladık. Giyindikten sonra otelin barına indik, ikişer bira içtik. Belkide en son kafa yapması gereken içecekti bira benim için ama odaya çıkarken zorlanarak yürüdüğümü sonradan fark ettim. Abuk subuk herşeye gülüp, olur olmaz şeylere ve kişilere ettiğim küfürleri saymıyorum bile. İçerken bi takım sohbette bulunduk. Bana birazcık daha kendisinden, ailesinden, eşinden bahsetti. Evet, her samimi oluşunda onu biraz daha kendime yakın hissediyorum. Biraz daha fazla bağlanıyorum. Ya da bağlanmak için her defasında farklı farklı bahaneler arıyorum. Bana değer verdiğinin farkındayım aksi takdirde kimse sevmediği, haz almadığı bir insana sabaha kadar sımsıkı sarılıpta uyuyamazdı. Sabaha kadar sarıldık. Hiç bırakmayacakmış gibi sarıldık. Belki de ilk kez bu kadar içten sarıldık. Hiç sabah olsun istemedim. Uyanmamalıydık, huzur onun kollarındaydı ve geçen her bir saniye ise düşmanımdı.